Düşüncelerimizi büyük bilgisayara aktarmak bilim kurguya ait bir şey olabilir – ama insanlar bunu yüzyıllardır hayal ediyorlar.

Çeviri: ERTAN ACAR

Modern transhümanizm, gelecekte bilim ve teknolojinin bedensel sınırlarımızı aşmamızı sağlayacağı inancıdır. Bilimsel gelişmeler insanları dönüştürecek ve bu süreçte yaşlanmayı, hastalıkları, gereksiz acıları ve dünyevi durumumuzu ortadan kaldıracaktır

Zihinlerini sibernetik cihazlara yükleyen veya bedenlerinden bağımsız olarak var olan insanların sanatsal temsilleri bol miktarda bulunur.

Değiştirilmiş Karbon’da (2018-2020), insan bilincinin “kortikal yığınlar” adı verilen cihazlara aktarılabileceği  bir geleceği tanıdık.

Matrix (1999, 2003), vücutları sıvı dolu kapsüllerde hareketsiz kalırken dijital bir simülasyonda yaşayan insanları tasvir eder. Sanatçı Stelarc, insan ve makine arasındaki sınırları inceleyen “canavarca” yaratımında insan ötesi geleceğimizi ele alıyor.

Ancak bu spekülasyonlar sanat ve bilim kurgu ile sınırlı değil.

Ünlü akademisyen Sam Harris ve dünyaca ünlü fizikçi David Deutsch, bilincimizi aktarabileceğimiz  ve matrix benzeri sanal simülasyonlarda yaşayabileceğimiz bir gelecek hayal ediyor. Tarihçi Yuval Noah Harari, çok uzak olmayan bir gelecekte bu teknolojik gelişmelerin bizi yeni tanrısal ölümsüz türlere dönüştüreceğini öne sürüyor.

Filozof Nick Bostrom gibi bazı düşünürler, halihazırda bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyor olabileceğimize inanıyorlar. Elon Musk, insanları bilgisayarlara bağlamak için beyin-makine arayüzleri geliştiriyor.

Transhümanist geleceğimize dair bu tasavvurlar birçok farklı biçim alıyor, ancak temelde hepsi bilimin zihnimizi bedensel kısıtlamalardan kurtarmamızı sağlayacağı fikrini paylaşıyorlar.

Ancak bu fikirler yeni değil. Aslında doğamızı aşma arzusu, Aydınlanma idealinde ortaya çıkan insanın mükemmelleştirilebilirliğinin bir devamıdır: günümüzün transhümanizm fikirleri, doğrudan iki 18. Yüzyıl düşünürüne kadar uzanır.

Marquis de Condorcet: hayatın ‘atfedilebilir bir sınırı’ olmayacak

Marquis de Condorcet (1743-1794), bilimin benzeri görülmemiş bir ilerleme sağlayacağına inanan bir Fransız devrimciydi.

Condorcet, toplumun sosyal ve politik boyutlarına bilimsel bir model uygulamayı amaçlayan bir matematikçiydi. Eğitimdeki iyileşmenin daha fazla bilgi üreteceğini ve bunun da eğitimi daha da geliştireceğini ve sürekli artan bir ilerleme sarmalını yaratacağını düşünüyordu.

1782’de Fransız Akademisi’ne yaptığı açılış konuşması, çağın iyimser ruhunu yansıttı. Bilimin gelişmesiyle birlikte “insan zihni gelişecek ve sınırları ortadan kaybolacak gibi görünüyor” dedi.

Condorcet, bilimin insanların bedenlerini aşmasına ve bu süreçte ölümsüzlüğe ulaşmasına yol açacağını hayal etti.

William Godwin: ıstırap ve tutkunun yok oluşu

Aydınlanma düşünürü William Godwin (1756-1836), bilimin insanı mükemmelliğe götüreceğine ikna olmuştu.

Godwin, Condorcet gibi çağdaş Fransız devrimcilerine sempati duyan bir siyasi radikaldi. Bilgideki genişlemenin anlayışımızda gelişmelere yol açacağına ve böylece madde üzerindeki kontrolümüzü artıracağına inanıyordu.

Godwin bu vizyonu Enquiry Concerning Political Justice and its Influence on Morals and Happiness (1793) adlı kitabında özetledi.

Hastalık, ıstırap, melankoli ve kırgınlıkla birlikte insan tutkularının ve arzularının da yok olacağını yazdı. Bu, insanların artık seks yapmadığı ve üremediği bir gelecekti. Bunun yerine Dünya, ölümsüzlüğü elde etmiş bedensiz insanlar tarafından doldurulacaktı.

”Savaş olmayacak” diye yazdı Godwin, “suç yok, adalet yönetimi yok ve hükümet yok” dedi. Godwin için bilimsel ilerleme, yalnızca fiziksel bedeni rahatsız eden rahatsızlıklardan değil, aynı zamanda toplumu etkileyen rahatsızlıklardan da kurtulacağımız anlamına geliyordu.

Godwin için tıpkı Condorcet’in de dediği gibi insanın mükemmelleştirilebilirliği sınırsızdı ve daha da önemlisi ulaşılabilirdi.

Godwin’in kızı Mary Shelley, transhümanizmi betimleyen en eski edebi eserlerden biri olan Frankenstein’ı (1818) yazmaya devam etti. Onun bilimsel gelecek vizyonu çok daha az umut vericiydi.

Godwin ve Condorcet, insanların mükemmel uyuma doğru ilerlediğini, bedensel varoluşu aştığını ve arzular ve ıstıraplar olmadan ölümsüzlüğe ulaştığını hayal ettiler.

Modern transhümanist torunları gibi, bu radikal geçişlerin kendi yaşamlarında gerçekleşeceğine inanıyorlardı. Eleştirmenler eserlerinin fantastik olduğunu düşünüyorlardı; gerçeklerden çok kurgu.

Artık bildiğimiz gibi, eleştirmenler haklıydı: ne Godwin’in ne de Condorcet’in olağanüstü vizyonları gerçekleşmedi. 200 yıldan fazla zaman geçti ve hala bilimin bizi bedenlerimizden kurtarmasını bekliyoruz.

Bu, transhümanistleri caydırmıyor gibi görünüyor. Yuval Noah Harari’nin öngördüğü gibi ölümsüz insan-makine tanrılar olacak mıyız? Yoksa 23. Yüzyılda hâlâ etli bedenlerimizi mi aşmayı bekleyeceğiz?

Bunu sadece zaman gösterecek.

Kaynak: https://theconversation.com/downloading-our-thoughts-to-the-mainframe-may-be-the-stuff-of-science-fiction-but-humans-have-been-imagining-it-for-centuries-154082



Sende Transhümanizm hakkında yazmak ister misin?

O halde aşağıdaki Bize Katıl linkine tıkla!