Doğru Zihin, Doğru Dil, Doğru Aktarım 17.12.2023 | Posthümanizm Transhümanizm Derneği(POSTHÜMANDER)

Bazen bir kitap okuruz, hayatımız değişir, eski kendimizi istemez oluruz. Bazen bir film izleriz, önceki kendimizden utanırız. Gerçekten kendimiz kim ki? siz kimdiniz? 30 yaşındakiniz mi yoksa 15 yaşında olanınız mı? Sadece bir film bir kişi veya bir kitap ile değişiyorsunuz, düşünün… peki sürekli kendimiz olmamız ne kadar mümkün? Her gün vücudumuza yeni şeyler ekleniyor ağzımıza burnumuza virüsler parazitler doluşuyor… milyonlarca tepkime oluyor vücudumuzda, dolayısıyla durağanlıktan asla bahsedemeyiz. Hayatımız boyunca bize belli yönlerde sürüklenmemizi sağlayan, hiç unutamadığımız, hatta bizi biz yapan dönüm noktaları vardır. Bazen bir insanın bakışındaki bir çift göz, o anda söylediği bir söz…evet bunlar bile olabilir. İnsanlardaki bu değişim gücünün tetikleyicileri, olaylar, yapısı ve karakterine göre değişiyor elbet ama değişmemesi gereken şeyler de yok değil. Yani bizi iyi yönde etkileyecek bizi biz yapan tuğlalardan bahsediyorum…unutulmaz etkileyici deneyimlerimizden. Bu deneyimler doğru zaman doğru frekans ve ortam ile haliyle kalpte veya böbreğimizde değil beyinde olup biten şeyler olduğunu biliyoruz. Doğru zaman doğru kişi doğru söz…işte anahtarımız bu. Şüphesiz biliriz ki insanın karakteri okuduklarının, izlediklerinin veya hissettiklerinin bileşkesidir. Örneğin çocuğumuza azmin ve haklılığın önemini aşılamak için beraber bilindik filmlerden Esaretin Bedelini izlemek isteyebiliriz gibi düşünebiliriz. Peki bizi engelleyen şey ne ki, elbette zaman…yeterince zaman ayıramıyoruz işte sorun burda başlıyor ne kendimie zaman ayırıyoruz ne de sevdiklerimize böylece ne kendimizi gerçekleştirebiliyoruz ne de sevgimizi… temel sorun zaman dedik yani yeterince zaman olursa her şey yolunda gidecekse ve Eğer bu deneyimler beyinde olup bitiyorsa bunu beraber oturup film izlemekten başka bir yolu daha da doğrusu hızlı bir şekli yok mudur? Eli mahkum muyuz? Bence hayır…Mesela bu konuda beni en çok heyecanlandıran konulardan biri de sanal deneyimlerdir… sanal deneyim teknolojileriyle veya metaverse gibi ortamlar da diyebilirsiniz insanlara son derece etkileyici tecrübeler yaşatamaz mıyız, onları etik açıdan son derece güçlendiremez miyiz? Madem ki transhümanistiz mademki çözümcüyüz bilimciyiz teknikçiyiz o halde çözümlerle gelmeliyiz. Kaldı ki deneyimin sanallığı gerçekliğe sebep olabilir elbet bilmeliyiz,

üstelik yapay zekâyı işe müdahil ettiğimizde yapay zekâ yardımıyla kişilik analiziyle insan beyniyle koordineli implantlar veya sanal deneyim teknolojileri ile insanların tutku merkezlerini istediğimiz şekilde uyararak zihni harekete geçirebiliriz sonucunu ortaya çıkarabiliriz.

Rüya gibi düşünün sadece bir dakikalık hatırladığınız rüyanız bazen saatler geçmişçesine uzun olduğu gibi ya da son 5 yılda sadece yaşadığınız 1 dakikalık hayal kırıklığı itici gücünüz olabilir. Bu olayı yaşadım… beynim çok hasar gördü ve bunu çok istemiştim ama olmadı iyiki olmadı çünkü bu beni geliştirdi bu şeyin emeği üzerimde oldu dediğiniz unutulmaz acı öğrenmelerinizden bahsediyorum. Acı ile öğrenme çoğu zaman hayvansal öğrenme şeklidir. Ancak başka şekillerde vardır.Biliyoruz ki okudukça öğrenme artar ve bu da ayaklarımızı yerden kesip görüşümüzü yükseltip daha iyi görmemizi gözlüğümüzün derecesini düşürür dolayısyla etik ve entelektüel zekamızı geliştirir. Bu gerçeği eğitimsiz ve ayakkabısı olmadan gezen insanların nasıl yaşadıklarına ya da hayattan ne istediklerine bakarak anlayabilirsiniz.. en cahil insan bile saatler içinde doğru transhümanist teknoloji ile Einstein seviyesine ulaşabilseydi, o zaman ne olurdu? Elbette, ahlaki değerleri yüksek ve etik vizyonu gelişmiş bireylerde geliştirebiliriz demek olurdu. Herkesin Einstein gibi bir zekaya sahip olduğu ve doğru eğitimlerle bu zekayı etik yönde yoğurduğumuzu gelişmiş insanlarla dolu olduğu bir dünya düşünün. Yani bir beyin birliğini…

Beyin ile ilgili çalışmalar son hız devam ederken aynı zamanda insanlar arasında neden bu kadar farklılık olduğu da gün yüzüne çıkıyor örneğin Einstein’nın beyindeki kıvrımlarının çok olduğu bu yüzden loblar arsında haberleşme hızlı olduğu için çok zeki olduğu araştırmasında olduğu https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/8805120/ gibi yine Wernicke Merkezi denilen bir beyin bölgesi ile ilgili araştırmalar gösteriyorki  Bir kişi ne kadar çok okur, yazar ve kendini geliştirirse, Wernicke Merkezi, yani beynin 22-39-40. bölgeleri o kadar gelişir. Bu durum, bu teknolojilerin yönetimdeki insanların tespitinde kullanılabileceğini gösterir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Wernicke_alanı .

Nitekim bilim bir insanın gri bölgeleri ne düzeyde ise onun empati yeteniğinin değicebileceği kanaatinedir. Bu durum kişiden kişiye eğitim etkililiğinin değişmesi demektir. Deneyimler veya eğitimler önemi daha çok kişiye özel aktarma ile ilişkilidir tezi ortaya çıkıyor. Beynin aktarılmasında yani eylemselliğin niyeti temelinde şimdilik dil aracı olarak sınırlanmaktayız. İnsanlar başka iletişim araçları buldukça ya da hiç konuşmadan bile anlaşabilirse, Metaverse’te istediği dili çıkarabilirse, zihinsel kapasitesini artırıp 5-6 dili anadili gibi çok kısa sürede öğrenirse, çıkardığı seslere göre kategorizasyonun önemi kalmayacaktır. Renginin, kaşının gözünün veya Nerden geldiğininde… Bu kişinin sağır dilsiz peltek olmasını hesaba katmıyorum bile… Dolayısıyla, sorun aslında zihinsel kapasitemizin organizasyon yeteneği ile ilgili olduğu açıktır. Nitekim hayvanlarla büyümüş bir Tarzan’ı Tarzan yapan aslında insanlara göre zihinsel kapasitesinin düşüklüğü değil, yüce değerlere olan iletişim ve ulaşılabilirlikteki sınırlı coğrafi sorundur. Ancak siz eğer Londra’dayken New York’taki bir etkinliğe katılabiliyorsanız, bu coğrafyanın kader olmasından çıkışını getirecektir ve uluslararası bir birleşmeyi de beraberinde getirecektir.

Bu birleşme everensel bir dil ile mümkündür, Dil, önemli araçtır. Ancak dilin doğru kullanımı da çok önemlidir. Çünkü bazen yanlış kelime seçimi, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bu da insanlar arasında anlaşmazlık, tartışma, kavga veya düşmanlık yaratabilir. Güzel yemek hazırlayan birine teşekkür etmek için “bugün sayende doyduk” demek yerine “bugün sayende aç kalmadık” demenin ya da kanser hastasına durumun kötü yerine durumun iyi değil demek gibi… yani beyinde çok farklı etkiler yaratır. Son tahlilde demek istediğim beyinde doğru yerleri uyarmazsanız, kötünün tersi iyi olmuyor Yemeği hazırlayan kişi eğer gerçek niyetinizi anlayamazsa gizliden gizliye kırılmasına veya sinirlenmesine öfkesini içine atmasına neden olabilir. Bu sorun, aslında yanlış anlaşılmadan ibarettir. Çünkü yemeği beğenen kişi, eline sağlık demek istemiş; ancak dil bilgisi kısıtlı olduğu için ya da o an farkında olmadan bu cümleyi kullanmıştır. Aynı şekilde kanser hastasına durumun iyi değil demek yerine bazen kötü demek direkt olarak plasebo ile bile insanları ölüme dahi götürebilir.  bu yüzden dil ve kültür çok sakıncalı tehlikeli mayınlarla doludur. Ayrıca sözcüklerinde bazen ne kadar güçlü birer silaha dönüşebileceğini çıkarabiliriz.

İletişimin sadece dil ile olmadığını ve iletişim azmi denildiğinde aklımıza ilk gelmesi gereken şüphesiz Stephen Hawking olmalıdır. Hawking, ALS hastalığına ve tekerlekli sandalyeye mahkûm olmasına rağmen sadece gözüyle iletişim kurarak azmetti ve büyük başarılara imza attı. Bedeni izin vermedi, ancak o direndi. Zekasının tek çıkış noktası gözü ile insanlığa faydalı olmaya devam etti. Onun hayatı ve eserleri, bilime ve insanlığa ilham vermeye devam edecektir.

Eski çağlardan dilin ve doğru aktarımın önemine değinecek olursak Örneğin “Konfüçyüs’a: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılamaz. Bu şekilde devlet yavaş yavaş yok oluşa gidecektir” Demiştir. İnanıyorum ki bu sorunda teknoloji insanlara yardımcı olabilir. İnsanlar, teknoloji sayesinde dil bilgilerini geliştirebilir ve doğru kelimeyi seçebilirler. Böylece asıl niyetlerini karşı tarafa daha iyi aktarabilirler. Hatta teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, 21.yy ilk çeyreğinde düşünerek tweet atanlara dayanarak belki de insanların konuşmalarına bile gerek kalmadan niyetlerini karşı tarafa iletebileceklerinin bir yolu bulunabilir. Çünkü konuşmada en önemli şeyin niyet olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bunun yanısıra kişinin aktardığından çok kişinin bizatihi kendisini de değiştirebiliriz yani genetik tabi…zihnin doğru aktarımda ve dil becerisinde en önemli etmenlerden biri de ebeveynlerin genetiğidir. Anne ya da babasından biri şizofreni hastası olan çocuğun şizofren olma olasılığı diğer bireylere göre çok yüksek olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu bize gösterir ki doğru gen demek doğru zihin demektir. Ancak genetik faktörler tek başına şizofreniye neden olmaz, çevresel ve psikososyal faktörler de etkilidir. Ya da doğru zihinler üretmeye çalışmak için gelecek nesilleri insanlık yararına ve insanlığa mal etmek istiyorsak doğru eğitim doğru yetiştirme de bir seçenektir; ancak bence genetik daha etkili ve size daha çok zaman kazandıran kestirme yol olacaktır.


Genetiğin dışında doğru zihin oluşurken doğruya ne kadar uzaksa kişi o kadar fazla sıkılacaktır. Böylece sıkılma derecesi onun başarısının ölçeği olur. İnsanları en çok sıkan şey ve sınıfsal olarak ayrılmasına sebep olan temel şey öğrenirken sıkılmaktır ve bu sıkılmanın derecesidir hedonizme kayış meyilliliğidir. Bu sorunu çözmek veya bu sıkılmayı engelleyecek teknolojiler üretirsek daha 20’li yaşlarda profesör olan çocuklar yetiştirebiliriz. Bu durum elbette teknolojilerle kişinin hedonik ayar noktalarını bilime doğru değiştirmekle yani doğru yöne doğru merak ve haz noktalarını uyarmakla mümkündür.

Doğru zihni oluşturduğunuzda geriye kalan bu zihni aktarmaktır veya iki zihin oluşturduğunuzda bu iki zihni birleştirmekten daha muazzam ne olabilir ki? İşte bu noktada yardımımıza koşan transhümanist teknolojilerden başkası değildir. Transhümanizm, zekâları birleştirir ve ortalama zekayı yükseltmeye çalışır. İki zeki insanın, tek bir zeki insandan her zaman daha iyi olduğunu düşününüz. Kendi zihnimizi yükseltmesek bile, kovan zihni ile ortalama zekanın artırıldığını hayal edin. Bu durumda, en iyi yönetimi yakalamış oluruz. Unutmayın, zincirler en zayıf noktasından kopar ve eğer sizin zekânız bir yerde en yüksekse, yeriniz değişmelidir.


Doğru zihniyetin genetiği dışında çevresel olarak acılarla ve eziyetlerle oluşmuş bir zihin tam bir felaket tellalıdır. Bu kişiler ellerinde gül yerine zincirlerle kementlerle dolaşır. Belli yaştan sonra da çivi olarak gördüğü her karşıt görüşte çekiç olmaya yani şiddet hakaret nesnesi ikinci el bir yaratığa dönüşmüş olur. Bu zihin sağlıklı fikir üretemez ve hep korku senaryoları oluşturmaya yatkındır paranoyak ve sakat bir zihindir, aktarılmamalıdır. Bazı insanlar transhümanizmin insan doğasını, kimliğini, değerlerini ve ahlakını değiştireceğini veya yok edeceğini düşünmesi bu yüzden olabilir. Transhümanist teknolojilerin eşitsiz dağılımının veya kötüye kullanılmasının toplumsal adaletsizliklere, çatışmalara veya felaketlere yol açabileceğinden endişe ederler. Transhümanist vizyonun gerçekleşmesinin insanlığın sonunu getireceğine inanırlar

Bu korkuların kaynağı nedir? Bir açıklama olarak gelenekten bahsedilebilir. Gelenek, belirli bir toplumun kültürünü, inancını, davranışını ve değerlerini nesilden nesile aktaran bir süreçtir. Gelenek sayesinde insanlar kendilerine ait bir kimlik veya aidiyet duygusu geliştirirler bunları mutluluk için yaparlar. Gelenek aynı zamanda insanların yaşam tarzlarını belirleyen bir rehber olup geleneksel yaşam tarzları genellikle doğaya uyumlu, basit, sakin ve durağandır. Peki geleneğe göre gelecek planı ne derece doğru? Sürekli aynı pozisyonda kalan bir hasta bile her tarafında yaralar çıkmaya başlar. Hep yerinde durmayı mı hayal ediyordunuz? Bunu bir duvara yazmayı ve sizi yavaş yavaş öldüren şeyden kurtulmak istemiyormuydunuz?

Transhümanizmde durağanlık ölüm gibidir, Transhümanist eylem domino hareketinde dinamik ve dinamit olabilir. Dolayısıyla geleneksel yaşam tarzlarına meydan okuyan bir akımdır. Transhümanist kültür doğal sınırları aşmayı, karmaşık ve hızlı değişen bir dünyada yaşamayı, sürekli gelişim ve yenilik arayışında olmayı savunur. Transhümanist teknolojiler geleneksel kültürleri, inançları, davranışları ve değerleri değiştirebilir. Bu nedenle transhümanizm gelenekten korkan veya geleneklere bağlı olan insanlar için distopik bir senaryo oluşturabilmesi doğaldır. Öncelikle bunu anlamalıyız! Ve itidalli-sabırlı olmalıyız…

Sonuç olarak transhümanizmden korku senaryoları oluşturma gelenek ile yetiştirilme tarzı ile ilişkilidir diyebiliriz. Geleneksel yaşam tarzlarını korumak isteyen insanlar transhümanist vizyonu tehdit olarak algılarlar. Eğer doğru bir zihin geleceğe aktaracaksak Transhümanist teknolojilerin insanlığın geleceğine katkı sağlayabileceğini görmek için geleneklerin ötesine bakmak doğru zihini büyütmek için kabuğumuzu kırmak gerekecektir. Evrensel bir kültür niyetindeysek bazı önemli değerlerimizi kaybetmeden doğru zihni ancak bu şekilde aktarabiliriz. Sağlıklı zihinleri bir yüce iyilik amacında birleştirerek yani tekillik ile…