Ölümsüzlüğün Yolu Teknolojik Tekillik mi?

Bilgi işleme, bilgi üretimi ve veri depolaması ile yapay zekadaki artan gelişmeler, hızla büyük bir dönüm noktasına yaklaşıyor.

Bu dönüm noktası, “teknolojik tekillik” olarak adlandırılmaktadır.

Bilgi işleme, yapay zeka ve “Büyük Veri”nin doğuşu gibi, nanoteknoloji ve biyoteknoloji alanlarındaki ilerleme de doğası gereği üstel olmuştur ve diğer alanlardaki büyümeye ayak uydurmuştur. Büyüme bu hızla devam ederse, sonuç ani ve şok edici olabilir. Öyle ki, önümüzdeki on yıllar veya asırlarda insanlar, ölümsüz olabilirler.

Bu, ilk etapta kulağa inanılmaz geliyor, biliyoruz. Ancak sadece son birkaç yılda maddeye hükmedebilme gücümüzdeki ve teknolojimizdeki gelişmeleri düşündüğünüzde, insanın bir noktada “tekilliğe” erişerek giderek daha kabul edilebilir, en azından göz ardı edilemez bir ihtimale dönüşmektedir.

Yaratılış Makineleri

Tekilliğe giden yollardan biri, maddeyi giderek daha küçük ölçeklerde manipüle etme yeteneğidir. Nihayetinde bu gelişmeler, insanların atomik ve hatta kuantum seviyesinde materyaller üretmesine imkan verecek, üretim ve tıpta yeni bir çağ açacaktır. Bu tür teknolojiler, nanoteknoloji alanında yer almaktadır ve birkaç nanometre (10-9 m) ölçeğindeki makineleri tanımlamaktadır. Teorik fizikçi Richard Feynman, kavramı ilk olarak 1959 yılında Caltech’deki Altta Çok Boş Yer Var başlıklı dersinde tanımlamıştır.

Feynman, John von Neumann’ın “Evrensel Birleştiriciler” (“von Neumann Sondaları”) kavramından yararlanarak, kendilerini sonsuz bir şekilde yeniden üretebilecek makinelerden bahsetmiştir; ancak bu makineler çok küçük boyutlara sahip olacaktı. Bu kavram, “yapay zekanın babalarından” biri olarak kabul edilen bilişsel psikolog ve bilgisayar bilimcisi Marvin Minsky ile çalışan mühendis K. Eric Drexler tarafından ayrıntılarıyla ele alınmıştır. 1986 yılında Drexler, “moleküler nanoteknoloji” ve “moleküler üretim” kavramlarını detaylarıyla açıkladığı Yaratılış Makineleri: Nanoteknolojinin Yaklaşan Çağı adlı kitabını yayımlamıştır. Drexler, kitabın ilk bölümünde, atomların yeniden düzenlenmesinin muazzam olasılıklara nasıl imkan verebileceğine dair basit bir açıklama sunuyor. Bu açıklama şu şekildedir:

Kömür ve elmas, kum taneleri ve bilgisayar çipleri, kanserli doku ve sağlıklı doku… Tarih boyunca atomların dizilişindeki farklılıklar, ucuzu değerliden, hastayı sağlıklıdan ayırmıştır. Toprak, su ve havayı oluşturan atomlar yeniden düzenlendiğinde, olgun çilekler ortaya çıkar. Evleri ve temiz havayı oluşturan atomlar yeniden düzenlendiğinde, kül ve duman ortaya çıkar”

Tıpkı diğer ilgili alanlarda olduğu gibi bu alandaki ilerlemeler de eş zamanlı olarak hızlanmaya eğilimlidir. 1981’de, Yaratılış Makineleri‘nin yayımlanmasından beş yıl önce, Gerd Binnig ve Heinrich Rohrer, araştırmacıların malzemelerin yüzeylerindeki atomları ilk kez görmelerini sağlayan taramalı tünelleme mikroskobunu geliştirmiştir. 1989’da IBM’nin Almaden Araştırma Merkezi’nden Don Eiger ve Erhard Schweizer, bir maddenin yüzeyinde atomik ölçekte “IBM” kelimesini yazmak için 35 ayrı ksenon atomunu konumlandırmada bu mikroskoptan yararlanmış; on yıl sonraysa, “Bir Çocuk ve Atomu: Dünyanın En Küçük Filmi” adlı ilk atomik ölçekli filmi oluşturmak için benzer bir teknik kullanılmıştır. 1990’ların başlarında bilim insanları, tek 1 atom kalınlığına sahip, karbondan oluşan nano ölçekli yapılar olan fullerenleri ve karbon nanotüpleri sentezlemenin yollarını keşfetmişlerdir.

2004 yılına kadar Andre Geim ve Konstantin Novoselov, yalnızca 1 atom kalınlığında (grafen olarak bilinir) iki boyutlu karbon katmanını izole ederek karakterize etmeyi başardılar ve bu başarı, onlara 2010 Nobel Fizik Ödülü’nü kazandırmıştır. 2005 yılında, Rice Üniversitesi’nden profesör James Tour liderliğindeki bilim insanları, karbon atomlarından oluşan fulleren tekerleklerden ve hidrojen, karbon ve oksijenin karmaşık zincirlerine sahip bir gövdeden oluşan, moleküler ölçekteki “nano araba”yı oluşturmuşlardır. Isıtılmış bir altın yüzeye yerleştirildikten sonra, nano araba uyarılarak ileri geri hareket edebilmiştir.

2012’de IBM’den bilim insanları, yalnızca 12 atomdan oluşan, dünyanın en küçük manyetik belleğini yaratmıştır. 2017’ye gelindiğinde ise tek bir atomda bir bit veri depolayarak işleri bir adım daha öteye götürmüşlerdir. Geleneksel sabit disk sürücüleri, tek bir biti depolamak için yaklaşık 100.000 atom gerektirdiğinden, bu deneyler inanılmaz derecede daha küçük ve daha yoğun depolama aygıtlarına yol açabilir. Potansiyel uygulamaların çeşitliliği nedeniyle nanoteknoloji, dünyanın en hızlı büyüyen teknoloji alanlarından biri haline gelmiştir. 2010 yılında, nanoteknoloji ve nanomalzemeler sektörünün toplam değerinin 15 milyar doları aştığı açıklanmıştır ve 2024 yılına kadar bu sektörün, yılda ortalama %57 artışla 125 milyar dolara ulaşması beklenmektedir.

Gelecekte bu küçük makineler, DNA ve virüslerle nano ölçekte doğrudan etkileşime girebilir; bu da genetik hasarları onarabilen, genetik hastalıkları ve virüsleri ortadan kaldırabilen, hücre ölümünü ve hatta ölümün kendisini tersine çeviren devrim niteliğindeki yeni tıbbi tedavilere izin verebilir. Bu nedenle, bu tür teknolojinin artan kullanılabilirliği, bilinen tüm hastalıkların tedavisine ve yaşam süresinin oldukça uzatılmasına kadar her şeyi mümkün kılabilir. Feynman’ın mantığını izleyerek, nanomakineler, birkaç pikometre (10-12 metre) veya femtometre (10-15 metre) çapa sahip çok daha küçük boyutlardaki makineleri tasarlamak için kullanılabilir.

Bu, her türlü görevi yerine getirmek için daha basit ve daha yaygın elementlerden ve özel niteliklere sahip “süper malzemeler”den değerli malzemeleri sentezleyebileceğimiz yeni bir dünyaya yol açabilir. Örnek olarak, oda sıcaklığında süper iletkenler oluşturulabilir ve uzayda, derin sularda ve iç gezegen araştırmalarında ısıya ve basınca süper dayanıklı malzemeler üretilebilir.

Ölümün Sonu

Birkaç fütürist ve spekülatif düşünür, tıp bilimi ve biyoteknoloji alanlarındaki hızlı ilerlemenin nihayetinde “klinik ölümsüzlüğe” imkan vereceğini öngörüyor. Feynman’in 1959 tarihli dersinde belirttiği gibi, eski bir yüksek lisans öğrencisi ve Feynman’in çalışma arkadaşı Albert Hibbs, küçük makinelerinin hap formunda üretileceğini ve insanların basitçe “doktoru yutabileceğini” öne sürmüştür. Drexler da Yaratılış Makineleri kitabında, hücreler içinde çalışabilen tıbbi nanomakineler yaratmanın mümkün olacağını ve bununla birlikte, canlı dokuları ve hatta DNA zincirlerini onarabilecek hücrelerden oluşan biyolojik makinelerin yaratılabileceğini öne sürmüştür.

2005 tarihli Tekillik Yakında adlı kitabında fütürist ve bilgisayar bilimcisi Kurzweil, tıp bilimindeki gelişmelerin gelecekte insanların yaşamlarını süresiz olarak uzatmasına imkan vereceğini öne sürmüştür. Kurzweil’in bu öngörüsü, tasarlanmış virüslerin hasarlı veya kusurlu DNA zincirlerini sentezlenmiş genlerle onardığı somatik bir gen terapisini içermektedir. 2010’da bilgisayar bilimcisi ve fütürist Jaron Lanier, “Sen değersiz değilsin!” başlıklı geleceğe dair bir manifesto yayımlamıştır . Fiziksel anlamda yaşam uzatma fikrini genişleten Lanier, ölümsüzlüğün “dijital yükseliş” ile elde edileceğini savunmuştur. Dijital yükseliş öngörüsü, zayıf bedenlerimizden kurtulup zihnimizi bilgisayara, bir dijital ortama yüklemeyi ve kendi simüle ettiğimiz gerçekliklerde sonsuza dek yaşamayı içermektedir.

Günümüzde, milimetrik ölçekte tıbbi aygıtlar mevcuttur ve kanser, HIV gibi hastalıklar için bu küçük aygıtlar hedefe yönelik tıbbi tedaviye olanak tanımaktadır. Nobel ödüllü CRISPR ve diğer gen düzenleme tekniklerinin icadı, gerçek genetik mühendisliğinin kapısını açmıştır. Biyobaskı, iç organların isteğe bağlı yazdırılan dokularla değiştirilebileceği noktaya doğru hızla ilerlemektedir. Bu ve diğer biyoteknolojik gelişmelerin ana akım tıpta yer bulmasıyla, yaşam beklentisinin yakın bir zamanda önemli ölçüde artması beklenmektedir.

Elbette, yaşlanma karşıtı tedaviler, kişinin zihnini ve bilincini bilgisayara yükleme veya insan ömrünü süresiz olarak uzatma olasılığı halen oldukça spekülatiftir. Ancak yine de bu fikirlere adanmış araştırma projeleri ve girişimlerin oluşturulması, ölümsüzlük fikrinin olasılık alanına girdiğini göstermektedir.

2013 yılında teknoloji devi Google, yaşlanma karşıtı tedavileri araştırmak için yeni bir girişimle ortaklığını ilan etmiştir. Calico Life Sciences LLC olarak bilinen bu kuruluş, yaşlanmanın altında yatan biyolojiyi ve bununla nasıl mücadele edilebileceğini araştırmaktadır. Bulletproof, Human Longevity Inc. ve Silicon Valley Health Institute gibi şirketler de aynı amacı gütmektedir: ölümü alt etmek. Aynı yıl (2013) Avrupa Komisyonu, İnsan Beyin Projesi’ni kurmuş ve dönemin ABD başkanı Obama ve yönetimi, sinirbilimi ve yapay zekayı ilerletmek için Yenilikçi Nöroteknolojilerin Geliştirilmesi Yoluyla Beyin Araştırması (“BRAIN”) Girişimi’ni kurmuştur. 2014 yılında ise Silikon Vadisi yatırımcıları ve çok sayıda araştırma enstitüsü, yaşam uzatma tedavilerinin geliştirilmesini teşvik etmek amacıyla Palo Alto Uzun Ömür Ödülü’nü kurmuştur.

Teknolojik Tekillik Ne Hızla Gerçekleşecek?

Tekillik söz konusu olduğunda bir diğer tartışma konusu, değişimin kademeli yoksa hızlı bir şekilde mi gerçekleşeceğidir. Aynı zamanda bu, “yumuşak kalkış” ve “sert kalkış” senaryoları olarak da bilinir. İlk senaryo, belirli teknolojilerin ilerlemeye devam edeceği ve diğerlerinin ise yerinde sayacağına dayanırken; ikinci senaryo, çeşitli teknolojilerdeki ilerlemenin eş zamanlı ve karşılıklı yarar sağlamasına dayanmaktadır.

Çeşitli yumuşak kalkış senaryolarında yaşlanma karşıtı tedaviler ve insan güçlendirmenin, insan ömrünü ve zekasını kademeli olarak artırarak zaman içinde önemli değişikliklere yol açması beklenmektedir. Bu senaryoda, söz konusu makineler hala insanlara ve onların sınırlamalarına bağlı olacağından, yapay zekadaki gelişmelerin de kontrolden çıkmış bir değişime yol açması beklenmemektedir. Kuantum hesaplamadaki atılımların ve yapay genel/süper zekanın (tek başına veya kombinasyon halinde) geliştirilmesinin, mevcut “yavaş” altyapı ile etkileşime girerek kısıtlanacağı da öne sürülen fikirlerden biridir. Benzer şekilde, her ne kadar çok olası olsa da, yapay zekanın insan zekasına ulaşmasının veya aşmasının garantisi de yoktur.

Zeka Patlaması

İnsanlık, ya yapay genel zekanın yaratılması ya da nörolojik güçlendirme (veya her ikisi) yoluyla bir “süper zeka” durumunu gerçekleştirebilirse, ne zaman olursa olsun, tüm bilimsel araştırma ve geliştirme biçimleri muazzam derecede değişime uğrayacaktır. Gelecekte “Süper akıllı şehirler”in ortaya çıkması ve tüm ulusların sofistike ve tahmine dayalı yapay zekalar tarafından yönetilmesi olasıdır.

İnsanlık, özellikle kaynak kullanımı söz konusu olduğunda, böyle gelişmiş bir zekadan oldukça faydalanacaktır. Enerji, ulaşım, su kullanımı, atık yönetimi ve benzerlerini denetleyen son derece gelişmiş bir zeka ile Dünya’nın, net sıfır karbon emisyonu ve sıfır atığın gerçekten mümkün olduğu bir gezegen haline gelmesi çok olasıdır.

Sınırsız Kaynak

Hücresel, atomik ve hatta atom altı ölçekte elementleri ve bileşikleri değiştirme ve manipüle etme yeteneğinin her şeyde bolluğa yol açacağı tahmin edilmektedir. İnsan uygarlığının yükselişinden çok önce, insan ekonomilerinin temellerinden biri her zaman kıtlık olmuştur. Bir kaynak ne kadar kıtsa ve bir ürünü üretmek için ne kadar çok emek gerekiyorsa, ürün bir o kadar değerli olur. Öte yandan, değerli metallerin ve diğer değerli malların temel malzemelerden sentezlenebildiği, yenilenebilir kaynaklardan sonsuz bir şekilde enerji üretilebildiği ve havadan yiyecek ve suyun oluşturulabildiği bir zamanda (Star Trek kurgusal evreninde olduğu gibi), durum çok büyük ölçüde değişecektir. Ekonomi de buna göre yeniden şekillenecektir.

Ölümsüzlük

Yaşlanma karşıtı tedaviler, organ değiştirme, kök hücre tedavisi, nanoteknoloji ve zihin yüklemesi ile kişinin kendi yaşamını süresiz olarak uzatma yeteneği, ilk “ölümsüzlere” yol verecektir. Bununla birlikte, yaşlanmayı tersine çevirme yeteneği, insanların süresiz olarak aktif, sağlıklı ve üretken kalabilecekleri anlamına da gelecektir.

Alıntıdır

https://evrimagaci.org/teknolojik-tekillik-olumsuzlugu-ve-sonsuza-kadar-yasami-mumkun-kilabilir-mi-10925