Bir Canlının Bilinçli Olup Olmadığını Anlayabilir miyiz?

Bilinçli gibi görünen bir insanın, bir hayvanın ya da herhangi bir canlının bilinçli olup olmadığını anlamanın bir yolu var mıdır? Yoksa yalnızca öyle mi görünüyordur? Açlık, sevinç veya üzüntü gibi hisler ve duygularla tamamlanan içsel öznel bir deneyim yaşıyor mudur? Nihayetinde emin olduğunuz tek bilinç kendi bilincinizdir? Bunun dışındaki her şey maddi dünyanın size sunduğu verilerle edindiğiniz çıkarımlardır. Bilincin doğası, zorunlu olarak onu tamamen gizemli bir mesele haline getirir. 

Tüm bu sorulara her ne kadar felsefi temeller üzerinde şekillendirilmiş maddi cevaplar üreten düşünürler ve filozoflar olsa da konunun felsefi boyutların da ötesine geçen bir kısmı da var. Akıllı dijital asistanlar, sürücüsüz arabalar ve diğer robotlar giderek çoğalırken; bu yapay zekâlar gerçekten bilinçli mi yoksa sadece öyle bir görüntü mü oluşturuyorlar? Peki ya komadaki hastalar için ne söylenebilir? Doktorlar ne tür bir bilincin mevcut olup olmadığını kesin olarak nasıl bilebilir ve buna uygun bir tedaviyi reçete edebilir?

Aslına bakarsanız, çeşitli varlıklardaki bilincin varlığını ve hatta miktarını nasıl değerlendireceğimize odaklanan küçük ama giderek de büyüyen bir alan var. University of California’dan psikologlar Jonathan Schooler ve Tam Hunt, muhtemel testleri, bilincin ölçülebilir bağıntıları olarak isimlendirdikleri üç geniş kategoriye ayırdılar. 

Araştırmacıların, bilincin nöral bağıntıları, bilincin davranışsal bağıntıları ve bilincin yaratıcı bağıntıları olarak isimlendirdikleri bu üç kategori, bilince dair ölçülebilir bazı nitelikleri test edebilecek ölçütleri içeriyor. Örneğin, bildirilen öznel durumlarla aynı anda gerçekleşen beyin aktivitesi aramak; öznel duruma eşlik eden fiziksel eylemler aramak ve müzik ya da sanat gibi bilincin yarattığı ürünleri aramak gibi temel üç test ile bilincin varlığı ya da yokluğu üzerine fikir edinilebilir. 

Bilincin Nöral İşaretleri

Son 20 yılda bilim insanları, tepkisiz hastalarda biliş ya da bilinci araştırmak için çeşitli yol ve yöntemler ileri sürdüler. Böylesi durumlarda, söz konusu canlıda gözlemlenebilecek herhangi bir davranış ya da ölçülebilir herhangi bir yaratıcı ürün yoktur. 

Ancak yine de bilincin nöral ilişkilerini kontrol edebilirsiniz. Beyinde fiziksel olarak gerçekleşen aktiviteyi; EEG, MEG, fMRI ve transkranyal manyetik stimülasyon gibi nörogörüntüleme araçlarıyla gözlemlemek ve koma veya bitkisel hayattaki hastaların beyinlerindeki aktiviteye dair bilgi edinmek mümkündür. 

Bilişsel sinirbilimci Stanislas Dehaene, normal bilinç için gerekli gördüğü beyin aktivitesinin spesifik yönlerini; bilincin dört işareti olarak tanımladı. Dehaene, normal bilinçli hâl için en güvenilir ilişkiyi sağlayan, beynin dorsolateral korteksindeki “P3 dalgası” olarak bilinen aktiviteye odaklandı. Bununla birlikte, bilincin bir başka önemli işareti olarak beynin farklı bölümleri arasındaki uzun mesafeli senkronize elektrik alanları üzerine yoğunlaştı. 2014 yılında Brain‘de yayımlanan araştırma ile Dehaene ve beraberindeki ekip, –bitkisel hayattaki ve minimal bilinç düzeyindeki– hangi hastaların normal bilinç durumlarına kavuşma ihtimalinin daha yüksek olduğunu başarıyla tahmin edebildi.

Bir başka bilişsel sinirbilimci Sid Koider ise çok küçük bebeklerin bilinçli olma olasılığını değerlendirmek için bebekleri inceledi. Koider ve ekibi, yetişkinlerde öznel deneyimlere eşlik eden belirli nöral işaretler aradılar. Tıpkı Dehaene’nin odaklandığı P3 dalgasına benzer bir şekilde, Koider, yetişkinlerde bilincin güvenilir işaretleri olabilecek belirli tipteki beyin dalgalarına odaklandı. 2013 yılında Science‘da yayımlanan araştırmada, Koider ve ekibi 5 aylık bebeklerin beyinlerinde P3 dalgalarının bir benzerini buldu ve çok küçük bebeklerin bile yüzleri tanımak gibi çeşitli karmaşık biçimlerde bilinçli oldukları sonucuna ulaştı. 

Bilincin Davranışsal İşaretleri

Doğrudan iletişim kuramayan ve –kafaları olsa bile– kafalarında nörobilimsel ölçüm araçlarının kullanımının mümkün olmadığı, potansiyel olarak bilinçli varlıkları değerlendirirken; sergilenen fiziksel davranışları bilincin varlığı ve türü için ipuçları olarak düşünmek mümkündür.

İnsan davranışlarının büyük çoğunluğuna bilinçli bir deneyim eşlik eder. Dolayısıyla diğer hayvanlarda ya da canlılarda, insan davranışlarına benzer davranışlar gözlemlediğimizde, bu canlılarda bir bilincin var olduğu çıkarımını yapabilir miyiz? 

Örneğin, kediler bilinçli midir? Beyin organizasyonları insanınkinden bir miktar farklılık gösterir. Örneğin, insan beynindeki üst düzey aktivitelerin merkezi olarak bilinen prefrontal korteks, kedilerde oldukça küçüktür. Fakat bilinç için bir prefrontal korteks gerekli midir? 

Kedi davranışları oldukça komplekstir ve birçok yönden insan davranışıyla eşleştirmek de mümkündür. Kediler de sevildiklerinde, fiziksel olarak uyarıldıklarında zevk işaretleri gösteren insanlara benzer şekilde; “mırrlama”, ayak parmaklarını esnetmesokulma gibi davranışlar gösterirler. Acıktıklarında yüksek sesle miyavlamaya başlar ve karınları doyduğunda da miyavlamayı bırakırlar.  Çeşitli vücut dili tipleriyle diğer kediler veya insanlar hakkında merak veya korku işaretleri gösterirler.

Bu ve bunun gibi gözlemlenebilen pek çok diğer davranış, birçok insanı kedilerin kesinlikle bilinçli olduğu ve zengin bir duygusal yaşamları olduğu konusunda ikna eden deliller sağlar. Bir sıçanda, bir karıncada veya bir bitkide diğer tanıdık davranışları aradığınızı hayal edebilirsiniz –eğer bilinçli insanlarda beklediğinize yeterince yakın şeyler görürseniz, gözlemlenen canlının belli bir bilinç tipine sahip olduğunu düşünebilirsiniz.

Bilincin Yaratıcılık İşaretleri

Her ne sebeple olursa olsun, bilincin nöral veya davranışsal işaretlerini inceleyemiyorsanız, belki de bilinci gösterecek ipuçları için yaratıcı çıktılara bakmalısınız.

Örneğin, Stonehenge ya da 65.000 yıl önce mağara duvarlarına çizilmiş resimler veya devekuşu yumurtasından yapılmış boncuklar gibi antik megalitik yapıları incelerken; yaratıcılarının da bize benzer biçimlerde bilinçli olduklarını varsaymak mantıklı mıdır? Pek çok insan bu soruya “Evet” cevabını verebilir. Çünkü kendi deneyimlerimizden de bildiğimiz üzere, bugün bile böylesi yapılar veya ürünler ortaya koymak; oldukça yüksek bir zekâ ve bilinç gerektirir. O halde, atalarımızın da benzer bilinç seviyelerine sahip oldukları çıkarımında bulunmak son derece mantıklıdır. 

Peki ya Mars‘ta ya da Güneş Sistemi’ndeki başka bir yerde doğal olmayan yapay eserler bulsak? Bu elbette ki söz konusu esere bağlı olacaktır ancak astronotlar, açıkça insan kaynaklı olmayan ve insan evlerine veya makinelerine benzer bir şey bulurlarsa; bu yapıların mimarlarının da bilinçli olduğu çıkarımında bulunmak son derece makuldür.

Fakat uzaya gitmeye gerek kalmadan, yaşadığımız gezegende, yapay zekânın oldukça etkileyici bir sanat eseri ürettiğine şahit olduk (bir müzayedede 432.500 dolara satıldı). Araştırmacılar bir tür “sanatsal Turing Testi” yürütebilirler: Katılımcılarından çeşitli sanat eserlerini düşünmelerini ve hangilerinin muhtemelen bir insan tarafından yaratıldığını söylemelerini istemek gibi. Yapay zeka sanat eseri, insanları sürekli olarak bir kişi tarafından yapıldığına inandırıyorsa, bu yapay zekanın en azından bazı yönlerden bilinçli olduğu sonucuna varmak için iyi bir kanıt mıdır? Şimdilik yapay zeka çoğu gözlemciyi ikna etmiyor, ancak gelecekte bunu yapabileceklerini beklemek mantıksız olmaz.

Bir Bilinç-Ölçer mi?

Peki şu ana kadar bilincin varlığı ve miktarı konusunda net cevap verebilmiş birisi var mı? Ne yazık ki, bu iki sorunun cevabı da “Hayır.” Henüz bir bilinç-ölçere sahip değiliz, fakat çeşitli araştırmacılar bu alanda ilerlemeler kaydediyor. 

2014 yılında PLoS Computational Biology‘de yayımlanan bir çalışmada, araştırmacılar bilinç ölçeği olarak “entegre edilmiş bilgi” ismini verdikleri bir teoriye odaklandı. Bu teoriye göre, en az bir bilgi parçasını bütünleştiren herhangi bir şey, en azından küçük bir bilinç miktarına sahiptir. Örneğin bir ışık diyotu yalnızca bir parça bilgi içerir ve bu nedenle çok sınırlı bir bilinç türüne sahiptir. Araştırmacılar açık ve kapalı gibi sadece iki olası durumla, bunun çok da ilginç olmayan bir bilinç türü sayılabileceğini düşünüyor.

Bilinç konusundaki bu çalışmalar henüz hâlâ emekleme aşamasında. Yani insan ya da başka bir canlıda ne kadar bilinç bulunduğunu tutarlı bir ölçekle ölçmek için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Ancak yine de davranışsal bazı işaretler, bize, kendi türümüzün kimi üyelerinin dahi bilinç olarak tanımlayabildiğimiz bir kavramın içerisine girmekte zorlandığını gösteriyor. Tüm bu araştırmalar ve değerlendirmeler kapsamında, bu konuda –şimdilik– önümüzde daha çok yolun olduğunu söylemek en tutarlı yaklaşım olacaktır.  

Alıntı

Gürkan Akçay https://bilimfili.com